Sosyal yemek alışkanlıkları ve sessiz damar sertliği
Sosyal yemek alışkanlıkları ve sessiz damar sertliği başlangıcı
Bugün 2016 yılında yayınlanmış bir çalışmadan bahsetmek istiyorum. Tahmin edilebileceği üzere şehirleşmenin artması ile son yıllardaki beslenme ve hareket miktarımızdaki yeniden şekillenmenin vücudumuzda bir takım olumsuz değişikliklere yol açacağını tahmin ediyoruz ama bu zararların net verilerle gösterilmesi ve ara ara hatırlatılması hepimizin her zaman faydasına oluyor.
Sosyal yemek alışkanlıkları ve sessiz damar sertliği
Sosyal yemek alışkanlıkları ve sessiz damar sertliği başlangıcı
Bugün 2016 yılında yayınlanmış bir çalışmadan bahsetmek istiyorum. Tahmin edilebileceği üzere şehirleşmenin artması ile son yıllardaki beslenme ve hareket miktarımızdaki yeniden şekillenmenin vücudumuzda bir takım olumsuz değişikliklere yol açacağını tahmin ediyoruz ama bu zararların net verilerle gösterilmesi ve ara ara hatırlatılması hepimizin her zaman faydasına oluyor.
İspanya’da yapılan bir araştırmada daha önceden bilinen bir hastalığı olmayan ve bir şikayeti olmayan 40-54 yaş arasında masabaşı iş yapan yaklaşık 4000 kişi gözleme alınmış. Çalışmanın amacı şikayeti olmayan erişkinlerde damarlarda belirti vermeyen darlık veya başlangıcı var mıdır ve bunun yaşam tarzı ile ilişkisine bakmak imiş. Hastaları beslenme alışkanlıklarına göre detaylı sorgulamışlar ve gruplara ayırıp her birindeki sessiz damar sertliklerine bakmışlar. Şimdi biraz daha detaylı bakmak istiyorum.
Bu çalışmadaki 4000 kişinin tamamı banka çalışanı imiş. Hepsinin beslenme alışkanlıkları detaylı olarak sorulmuş ve not edilmiş (Günde, haftada, ayda, yılda sık tükettikleri besinler kayıt edilerek) Sonuçta kişileri 3 gruba ayırmışlar. Birinci grup % 40 ile ağırlıklı olarak Akdeniz tarzı beslenme paterni uygulayanlar, ikinci grup % 41 ile batı tarzı beslenme paterni uygulayanlar ve % 19 ile yeni bir grup beslenme paterni (sosyal-iş beslenme paterni) olarak ayırmışlar. Akdeniz tarzı beslenmede sebze, meyve, tam tahıl, zeytinyağlılar, yağsız et ve balık ağırlıkta iken sosyal-iş beslenme paterninde ise yoğun kırmızı et, kabuklu deniz hayvanı, mezeler, önceden hazırlanmış gıdalar, snack denilen hazır gıdalar, alkol, şeker ile tatlandırılmış meşrubatlar ve sık sık dışarıda yemek yeme alışkanlıkları varmış (Tanıdık geldi değil mi?). Batı tarzı beslenme de kabaca ikisinin ortasındaki beslenme paterni imiş. Tabi ki çalışmaya katılanları ailesel risk faktörleri, kendilerinin risk faktörleri, sigara kullanım oranları, uyku, hareket durumları vb kayıt alına alınmış. Her kişinin hem boyun damarlarına, hem aortalarına, hem kasık damarlarına kişinin beslenme durumunu bilmeyen teknisyenler tarafından ultrason ve tomografi ile aterosklerotik plak (damar sertliği) veya başlangıcı olup olmadığına bakılmış.
Sonuçlar beklenileceği üzere damar sertliği başlangıcı net olarak sosyal-iş beslenme paterninde Akdeniz tipi diyet grubuna göre belirgin olarak fazla çıkmış (Diğer risk faktörleri ayarlandıktan sonra). Sosyal-iş grubu beslenme uygulayanların nerdeyse % 50 sinde kasık damarlarında aterosklerotik plaklar varken akdeniz tipi beslenme olanların % 30’unda rastlanmış. Bu çalışmanın önemi bir şikayeti olmayan sağlıklı görünen ama yaşam tarzı açısından önerilere uymayan insanlarda damar sertliği başlangıcının net olarak başladığını gösteren bir çalışma olması. Bu sessiz plakların ilerlemesi büyümesi demek kalp krizi, felç, bacak damarlarında tıkanıklıklar, böbrek yetmezliği, diyaliz vb risklerinin artması demek. Sonuçta insanların % 32-47 arası bir kısmı kalp damar hastalıklarına bağlı hayatını kaybetmektedir. Yani damarlarımız demek hayatımız demek bir anlamda.
Burda insanın aklına şu gelebilir. Falancanın kocası sigara içmiyordu yine kalp krizi geçirdi. Beriki her şeyi yapıyordu 70 yaşına geldi hiçbir şeyi yok. Bu tarz bakış açısı bilimsel olmadığı gibi etrafımızdaki bir kişinin durumu genellenemez de. Evet hepimizin bir genetik kodu var. Kimimizde hiç damar sertliği olamayacak, kimimizde çok erken başlayacak. Ama önemli olan bilgi çoğumuzda belki hepimizde yaşam tarzı değişiklikleri ile bu başlangıçların on yıllar ileri alınması ve uzun zaman ertelenip hafifletilmesinin mümkün olmasıdır. Bu konu defalarca gündeme gelmiş olsa da kolaycılığa kaçmadan beslenme ve yaşam tarzlarımızı değiştirmemiz toplumumuzun sağlığı için mecburidir.
Zeytinyağı çok faydalı olmakla birlikte zeytinyağı ile birlikte ayçiçeği ve mısırözü yağı karıştırılıp kullanılabilir ve muhtemelen en az sadece zeytinyağı kullanımı kadar faydalıdır (çoklu doymamış yağ asitlerinde bulunan omega 6 sebebiyle). Günlük enerjimizin yaklaşık yüzde 10’unu çoklu doymamış yağ asitlerinden alsak yaklaşık 200 kcal için 1-1,5 çorba kaşığı sıvı yağ tüketmemiz yeterlidir (yağın bir gramında 9 kcal vardır ve 1 çorba kaşığı yaklaşık 15 ml’dir). Yani oda ısısında katı olan tüm yağlardan uzak durmalı, sofrada tahıl, hububat, baklagiller, tencere yemeklerine, meyve ve sebzelere ağırlık vermeliyiz. Yoksa damarlarımızdaki sessiz çığlık bir gün ses vermeye kalktığında önlem almak için geç kalmış olabiliriz.
Sağlıcakla kalın.